28 Aralık 2009 Pazartesi

Balıkçı köyü: Amsterdam

Yılbaşı yaklaşıyor ve yurtdışı seyahat seçenkleri arasında oldukça çok tercih edilen merkezlerden biri de Amsterdam. Peki yılbaşı tatili için bu seçeneği kullanır ve Amsterdam'a gidersek, nereleri görmeliyiz? Ne de olsa hazırlıklı olmakta yarar var.

Amsterdam, dünyada en çok ziyaret edilen 5. merkezdir. Yıllık 4.2 milyon turist ülke dışından Amsterdam'a gelir.On yedisi 5 yıldızlı olmak üzere 350 otel, toplamda 45000 yatak kapasitesi bulunmaktadır. Genelevlerin olduğu "Kırmızı Işıklar" bölgesi ("Red Light District") ile daha çok tütünle karıştırılarak içilen esrarın satıldığı "kahvehane"ler ("Coffee shop") kente gelenlerin ilgisini çeken yerler arasındadır.


12. yüzyılda Amstel ırmağının kıyısında bir balıkçı köyü olarak kurulan Amsterdam, bugün Hollanda'nın kişi sayısı bakımından en büyük, kültürel ve parasal yönden de en önemli kenti olmuştur. Kentte 2005 sayımına göre 742.209 kişi yaşasa da, bu sayı çevresiyle birlikte 1,5 milyonu bulur.

Özellikle Amsterdam'da bulunan Dam Meydanı çok meşhurdur ve dünyanın bir çok yerinden ziyaretçi akınına uğrayan bir yerdir.

Amsterdam, çoğunlukla 17. yüzyıldan kalma yapılarıyla, Avrupa'daki en tarihsel kent dokularından birini barındırır. Kentin eski bölümü iç içe geçmiş ay biçimindeki kanallardan oluşur. Bu kanalların iki yakasındaki tarihsel evlerin bir bölümü bugün ev olarak, gerisi de kamu ya da özel işyeri olarak kullanılır. Kanallar zamanında ülkeyi korumak için yapılmıştır. Kanalların üzerinde de yüzen evler (karavan ve bot şeklinde) bulunur.

Müzeleriyle tanınan kentte, Rijksmuseum ("Devlet müzesi"), Van Gogh müzesi, Stedelijk ("Belediye") müzesi gibi önemli müzeler vardır. Bunların yanısıra Rembrandt evi, Anne Frank evi gibi daha çok gezginlere seslenen yerler de bulunur.

Amsterdam aynı zamanda, tanınmış Concertgebouworkest senfoni orkestrasını da barındırır.

Seyşeller: Okyanustaki cennet...

Seyşel Adaları, Hint Okyanusu'nda Kenya ve Tanzanya'nın doğu, Madagaskar'ın kuzeydoğu açıklarında yer alan adalar topluluğundan oluşmuştur.

En yüksek noktası, deniz seviyesinden 905 m. yüksekte yer alan Morne Seychellois'dir.

En önemli yerleri insan eli değmemiş kumsallarıdır. Kalabalıktan uzak, dinlenmek için mükemmel yerler olan kumsallarda masmavi gökyüzü ve berrak deniz insanı sarar. Vallee de Mai, dünya mirası listesindedir.


40 km. uzunluğundaki dünyanın en büyük mercan atolü olan Aldabra, dev bir lagün oluşturur. Aynı zamanda dev kara kaplumbağalarının, kaplan köpekbalıklarının ve mantaların evidir.

Tekneler ve yelkenlilerle gezilebilir, rüzgar sörfü yapılabilir. Tüple ve şnorkelle dalış ve balık avı gözde etkinliklerdir.

Ada mutfağı ise Afrika, Çin, İngiliz, Fransız ve Hint etkilerini barındırır. Çok çeşitli baharatların karışımı, hindistan cevizi sütü ve ekmekağacı meyvesi bolca kullanılır. Istakoz, ahtapot, domuz ve tavuk, ithal edilen sığır ve kuzu etinden daha çok tercih edilir. Çoğu restoran birkaç uluslararası yemek yanında asıl olarak geleneksel tarzda hazırlanmış taze balık ve deniz ürünü yemekleri sunar. Şarap ve diğer alkollü içkiler açısından çok geniş seçenekler de mevcuttur.

Adadan dönüşte hatıra olarak batikler, sepet torbaları, masa örtüleri, şapkalar, geleneksel mobilyalar, süsler, gemi modelleri, çömlekler, boyamalar, yeşil salyangoz kabuğundan takılar alınabilir.

Seyşeller'de az da olsa çaycılık vardır. Yerel çaylar mağazalarda satılır, çeşitli çaylardan yapılan harmanlar mevcuttur. Ayrıca çay işletmeleri gezilebilir. Elle döllenen vanilya, özellikle yetiştirilir ve önemli bir üründür. Tarçın ise adalarda yetişen yabani bir türdür. Yağ veya kurutulmuş yapraklar halinde satın alınabilir.

25 Aralık 2009 Cuma

Yaşlı Kıtanın Bilge Kenti: Tunus

Afrika adı, akla ilk anda kurak, ıssız ve yalnız toprakların gözalabildiğine uzandığı bir coğrafyayı getirir. Sert rüzgarlarla savrulan ve güneşi ince bir perde gibi örten kum fırtınlarının eksik olmadığı çöllerin vatanı Afrika'yı. Dünyanın unutulmuş insanlarının ve insanlığın, kuru ağaç gölgelerinde kavrulduğu yaşlı kıta, Afrika'yı.

Oysa milyonlarca yıl önce insanın, santim santim ilerleyip, denizleri aşarak bilinmeyene çıktığı yolculuğun başlangıç noktası Afrika'yı ne kadar tanıyoruz. Bu ıssız ve verimsiz topraklar, gerçekten öyle mi? Yoksa, bağrında koruyup sakladığı yaşam hala canlı ve taze mi? Bunun yanıtını verebilmek için, yaşamalıyız.


Afrika'nın Akdeniz'in koynuna sokulduğu ve Avrupa'ya kavuşmak için uzandığı ucunda yer alan Tunus, tarihin cilvesiyle bu düşün gerçeğe dönüştüğü yer oldu. Hannibal, Afrika'nın sesini Roma uygarlığının tam kalbinde çınlattı.

Tunus'un Hammamet kentini ziyaret edenler, sadece doğu eğlenceleri bulacaklarını düşünmesinler. Tam tersine iki bin yıl önce, Roma'yı dize getiren Hannibal'in yola çıktığı Kartaca, üzerine yönelen tüm kin ve şiddete rağmen hala eski görkemini yansıtıyor ve ziyaretçilerini büyülemeye devam ediyor.



Kurak çöllerle, Akdeniz'in serinlikleri arasında yer alan ve Tunus'un Saint Tropez'i olarak adlandırılan Hammamet, eski bir dostla yıllar sonra karşılaşmak gibi. İnsanın içini burkan gün batımı, canlı ve hareketli geceler, tüm hüzün ve yorgunluğu eritip dağıtan tipik Akdeniz günleri ile Hammamet, Afrika'nın verimli binbir yüzünden sadece biri. Üzüm bağları, zeytinlikler ve meyve bahçeleri ile çevrelenmiş, yaklaşık 3000 yıldır yaşam sürülen kent, bilgeliği ve içtenliğiyle, konuklarını şaşırtmayı ve heyecanlandırmayı biliyor.


Bağımsızlığını kazanmadan önce sömürgesi olduğu Fransa'nın kültürünü, Afrika'nın içtenliğini ve Roma'nın mimarisini yoğurmuş Hammamet, "Yaşlı Kıta" ile tanışmada ilk adım olarak iyi bir seçenek.

24 Aralık 2009 Perşembe

Maldivler Tropikal Bir Cennet Olarak Tehlike Altında

Deniz yüzeyiden sadece 2,4 m. yüksekliği ile dünyanın en ilginç takımadalarından biri olan Maldivler, Hint Okyanusu'nda Hindistan'ın hemen yanı başında yer alır.


1200 adet mercan atolünden oluşan ülkenin tarıma elverişli toprakları, tüm toplam yüzölçümünün sadece % 13'üdür. Bu 1200 adanın toplam yüzölçümü ise 300 kilometrekare'dir. Yani yaklaşık Çerkezköy kadar. Tarımın yetersizliği, balıkçılık ile son yıllarda giderek öne çıkan turizme yönelimin başlıca nedenidir. Tropikal iklime sahip ülkenin karşısındaki en büyük tehlike ise küresel ısınmadır. Önümüzdeki yüzyıl içinde tamamen sular altında kalacağı düşünülen adalarda yaşayan halk şimdiden Avustralya gibi ülkelere göç etmeye başlamış durumda. Hatta 2004 depreminden sonra oluşan tsunami, başkent Male'nin yaklaşık üçte ikisini sular altında bırakmıştır.


Ülkenin üzerine kurulduğu 1200 adanın 200'ünde yerleşim bulunurken, 1000 ada boştur. Yerleşim olan adaların 90 tanesinde yerli nüfus ikamet etmekte, diğer 110 adada ise turistik tesisler yer almakta. Yerli halkın gelmediği bu adalar, ülkede geçerli şeriat hukuku dışında kalır. Dolayısı ile alkol sadece bu adalarda bulunur. Ülkeye domuz eti ve alkol sokmak ise kesinlikle yasaktır.




Turistik adalarda yer alan tesislerde, suların üzerinde kurulmuş bungalovlarda, 12 yaş altı çocukların konaklaması güvenlik nedeniyle yasaktır. Bungalovların yer aldığı adalar, aslında o kadar küçüktür ki çoğunda bir düzineyi geçmez. Bu nedenle deniz ve kumsal, sanki özel plaj gibi burada konaklayan turistlerin hizmetindedir. Dünyanın unutulmuş bir köşesinde, herşeyden uzakta ve adeta insanlığın yegane temsilcileriymiş hissi veren bu deneyimi, üstelik sualtı ve mercan atollerinin yok olmayla yüzyüze kalmış olan inanılmaz güzellikleri arasında yaşamak, yerküre üzerindeki tatil seçenekleriniz arasında mutlaka yer almalı.

23 Aralık 2009 Çarşamba

Büyük Su: Iguasu

Güney Amerika'nın en uzun nehirlerinden biri olan ve 1320 km. boyunca denize kavuşma isteği ile yanıp tutuşan Iguasu, aynı zamanda insanı büyüleyen şelaleleri ile tanınır.

Unesco tarafından 1984 yılında Dünya Mirası listesine alınan bu ulusal park, "Dünyada görülmesi gereken ne çok yer var" dedirten ve doğanın hem kudretini hem de kırılganlığını hatırlatan bir anıt gibidir.


Brezilya ile Arjantin arasında gidip gelen nehir, denize dökülmeden birkaç kilometre önce, göreni büyülenmiş gibi olduğu yere mıhlayan görkemli şelaleleri ile bütün cazibesini sergiler. 85 m yükseklikten, 2700 m genişliğinde bir yardan dökülen şelaler, Brezilya tarafından çok daha iyi izlenebilir.

Adını sonuna kadar hakeden "Büyük Su"yun doğumu, yerli efsanelerine göre bir aşk, kıskançlık ve intikam öyküsü ile anlatılır. Bir başka yazıda paylaşmak üzere, fırsatınız olursa "Büyük Su"yu mutlaka görmenizi tavsiye ediyoruz.